Türkiye’de Kürtajın Yasal Düzenlemesi

0

Kürtaj her zaman etik tartışmalara konu olmuş, dinî, ahlakî, tıbbî, hukukî ve toplumsal olarak farklı yaklaşımlarla ele alınmıştır. Ancak bu yazıda sadece bu tartışmaların dışında günümüzde ülkemizdeki uygulanan kürtajın yasal düzenlemesine kısaca değineceğim. Kürtaj ile anılabilecek bir diğer kavramsa “sterilizasyon(kısırlaştırma)”dır ancak bu yazıda bu konuyu ele almayacağım.

Kürtaj, kanunlarda “gebeliğin sona erdirilmesi” olarak yer almaktadır. Yapılan işleme de “rahim tahliyesi” denilmektedir. Bu konuda ilk bakmamız gereken yasal düzenleme 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’dur. Diğeri ise, Rahim Tahliyesi ve Sterilizasyon Hizmetlerinin Yürütülmesi ve Denetlenmesine İlişkin Tüzük’tür. Kürtajın bu düzenlemelere aykırı olarak yapılması(TCK m.99-Çocuk Düşürtme Suçu) veya kadının kendisinin gebeliğini sona erdirmesi(TCK m.100-Çocuk Düşürme Suçu) halinde karşılaşılacak cezalar için de Türk Ceza Kanunu’na bakmamız gerekecektir.

Kural olarak, bir kişinin kürtaj edilebilmesi için gebeliğin 10 haftayı geçmemiş olması, gebe annenin sağlığı açısından tıbbi sakınca olmaması ve kürtaja rıza göstermesi gerekir.(2827 s. K. m.5) İstisnalara gelecek olursak; gebelik 10 haftayı geçmişse kürtaj “gebelik, annenin hayatını tehdit ettiği veya edeceği veya doğacak çocuk ile onu takip edecek nesiller için ağır maluliyete neden olacağı hallerde” yapılabilir(2827 s. K. m.5). Annenin hayatını tehdit eden veya edeceği düşünülen veya çocuk ile onu takip edecek nesiller için ağır maluliyete neden olacak hastalıklar yukarıda bahsettiğim Tüzük’ün ekli (2) sayılı listesinde sayılmıştır. Tıbbî ayrıntılar barındırdığından onları bu yazıya aktarmıyorum. Bu durumlar varsa bir süre sınırlaması olmaksızın kürtaj yapılabilir. TCK m. 99/6 gereği ise; kadın, mağduru olduğu bir suç dolayısıyla hamile kalmışsa kürtaj yapılabilme süresi 20 haftadır ve rızaya dayalı olarak kürtaj yapılabilir. Ancak ceza hukuku bakımından kısa bir açıklama yapmak gerekirse, bu bir beraat sebebi değildir, cezasızlık sebebidir. Bu kişi hakkında soruşturma yapılabilir, kovuşturma yapılabilir ve kovuşturma sonucunda eğer buradaki tanıma uygun bir hal varsa kişi beraat etmez, “ceza verilmesine yer olmadığı(CMK m. 223/3)” kararı verilir. Örneğin, TCK m.103/2-Çocukların Cinsel İstismarı (tecavüz) suçunda çocuk o suçun mağdurudur.

Çocukların kürtaj edilmesi konusunda; çocuğun rıza göstermesiyle beraber velisinin de izin vermiş olması gerekecektir. Velisi değil de vasisi varsa, çocuk ve vasi rıza göstermesi ve ayrıca sulh hâkiminin de izin vermesi gerekiyor( 2827 s. K. m.6). Tüzük m.13/a ’da “Reşitse kendisinden” izin belgesi alınır demektedir. Burada 18 yaşından küçük olmak mı yoksa reşitlik mi aranıyor diye baktığımızda tüzük “reşitlik” diyor. Bu durumda; kazaî rüşt(TMK m.12: mahkeme kararıyla 15-18 yaş arasında reşit olanlar) elde edenler de başka bir izine gerek olmaksınız kendi rızalarıyla kürtaj edilebilecek demektir. Evlenmeyle reşit hale gelenler(TMK m.11/2 : 16-18 yaş arasında evlenenler) ise kendi rızaları ve eşinin rızası ile kürtaj edilebilecek demektir. 2827 s. K. m.6’nın devamında da, eğer akıl maluliyetinden dolayı şuur serbestîsine sahip değilse gebe kişinin rızası aranmıyor; kendi rızası dışında diğer rıza ve izin şartları aranıyor. Gebe kadın eğer evliyse diğer izin şartlarının yanı sıra eşinin de rızası olmak zorundadır.

Son olarak, acil durumlarda rıza alınmaksızın müdahale edilebilmesine izin veren son cümle vardır. Ancak burada her hayati tehlike durumunda rıza olmaksızın müdahele edilir anlamı çıkmamalıdır. Eğer rıza alınabilmesi mümkünse ve rıza alınmadan müdahele edilmişse TCK m.99‘daki suç oluşacaktır. Burada bahsedilen durumda ise rıza alınması mümkün olmayan hal vardır ve burada “varsayılan rıza” söz konusudur.

Bahsettiğim son cümle de şudur: 2827 s. K. m.6/son: “Veli veya sulh mahkemesinden izin alma zamana ihtiyaç gösterdiği ve derhal müdahale edilmediği takdirde hayatı veya hayati organlardan birisini tehdit eden acil hallerde izin şart değildir.” Bu acil haller Tüzük’ün 8.maddesinde sayılmıştır: “Rahim tahliyesini gerektiren acil haller şunlardır:

a)Servikal internal os kapalı olsa bile, kadının yaşamını tehlikeye sokacak ölçüde vajinal kanamalar,

b)Servikal internal osun açık olduğu haller,

c)Uterustaki gebelik ürününün bir bölümünün düştüğü ve kanamanın devam ettiği haller ya da enfeksiyon tehlikesi.”

Ülkemizde kürtajın yasal düzenlemesi kısaca bu şekildedir. Ancak mevzuatımızda eksiklik olarak gördüğüm bir hususu belirterek yazımı tamamlamak istiyorum:

2827 s. K. m.2/son: “Bu kanunun öngördüğü haller dışında gebelik sona erdirilemez ve sterilizasyon veya kastrasyon ameliyesi yapılamaz.” Yani kürtaj konusunda sadece bu kanunda yazanlar geçerlidir hükmü getirilmiştir.
Diyelim ki, bir çocuk tecavüze uğraşmış ve gebe kalmış, sonra da kürtaj olmak istemiş ancak eşi veya velisi veya vasisi izin vermemiş olabilir. Böyle bir durumda çocuğun yüksek yararının düşünülüp mahkeme kararıyla gebeliğin sonlandırılmasını içeren bir hüküm mevzuatımızda bulunmamaktadır. İlk cümlemde kürtajın etik boyutunun tartışmalı olduğunu söylemiştim. Ancak burada gebe çocuğun yüksek yararı açısından bir bakışla hareket edecek olursak; mahkemeler, çocuk koruma kanunu ve uluslararası sözleşmelerdeki çocuk yararına olan hükümleri yorumlayıp bir sonuca vararak gebeliği sonlandırma yoluna gidebilir diye düşünmeye çalışsak bile bu çok düşük bir ihtimaldir. Çünkü yukarıda yazdığım kanunun 2. maddesinde sadece bu kanunun öngördüğü şekilde kürtaj yapılabilir denilerek başka bir yol bırakılmamıştır. Olması gereken ise bana göre bu konuda bir düzenlemenin yapılmasının gerektiğidir.

Stj. Av. Beşir Babayiğit
Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi Üyesi
Ankara Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü Öğrencisi

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.